Selam arkadaşlar!
Cevaplamaktan da
hiç hoşlanmadığım bir sorudur bu. Bilim kurdu dostlarımla saatlerce
tartıştığımız ama bi sonuca varamadığımız pofpoflu bir mesele. Ama gelin
sizinle biraz tarihin tozlu raflarında cirit atalım. Ben burada size cami
hocası şeklinde değil, bir tarihçi edasıyla bilgilerimi ve görüşlerimi
sunacağım.
“Eğer Müslümanlar bilimde o kadar ileri bir seviye yakalamış
iseler, neden bugün Batı dünyasından bu denli geri kaldı?” Bu soruyu elbet hepimiz sormuşuzdur kendimize
ya da bir arabiste veyahut bilim tarihçisine. “Nobel Ödüllü Müslüman bir bilim adamı yok.” Bak ben sana ne diyeceğim: Nobel Ödülleri 1000 sene önce
verilseydi, yutardın bu dediklerini. Maalesef, şimdiki Müslümanlar çok
tatlı bir şekilde uyuyorlar. Neyse biz işimize dönelim. Bi bakalım bakalım
neymiş bu işin aslı. Gerçi epey uzun bir konudur ama ben elimden geldiğince
kısaltacağım sizin için.
İslamiyet, 7. yy’da Arabistan Yarımadası’ndan yayılmaya
başladı ve yüz yıl gibi kısa bir sürede Kuzey Afrika, Mezopotamya, bütün
Arabistan ve oradan da Anadolu, Mısır ve Hindistan’a kadar yayıldı. Araplar
fethettikleri topraklarda sadece yeni benimsedikleri dini yaymıyor, aynı
zamanda yeni kültürlerle kaynaşıyor ve farklı coğrafyalardaki dünya görüşlerini
öğreniyorlardı. İslamiyet’in ilk asrında Müslümanlar bir özümseme
içerisindeydi. Fethedilen ülkelerin kültür merkezlerindeki bilgileri alıp
özümsemeye yönelik zaten bir ilgi vardı. Başta Yunanca olmak üzere birçok
dilden Arapçaya çevrilen eserlerle Müslümanlar bir aydınlanma çağına girdiler.
Bu özümseme süreci yaklaşık olarak 200 yıl sürdü. Müslümanlar, bilimdeki
önderliğini 16. yy’ın ortalarına kadar elinde tutmuş, uygarlık adına çok büyük
işler başarmış, sonrasında ise zirvedeki yerini Avrupalı bilim insanlarına
kaptırmıştır. Müslümanlar, tam bir saygı çerçevesi içerisinde, hiçbir şekilde
diğer kültürdeki bilim insanlarını hiçe sayarak bilim adına saygısızlık
yapmamıştır. Aristoteles’e yüzlerce yıl “el-mu’allim el-evvel” (ilk üstad)
olarak hitap edilmiş; Galen, Arşimed, Apollonios gibi büyük Yunan bilginlerin
isimleri saygı ifade eden sıfatlarla donatılmıştır.
Müslümanlar’ın bilim dünyasına kazandırdıkları büyük
katkıları yazmakla meşgul olmayacağım.
Buyrun arkadaşlar, beğendiğim bir video: http://www.youtube.com/watch?v=ZI5ZwSYpeTM
Bunlar sadece devede pire kalır. Daha çok öğrenmek
isteyenler Prof. Dr. Fuat Sezgin’in çalışmalarına göz atabilir.
Bilimdeki yaratıcılık
evresinin son bulmasındaki etkenler tek değildir. Fakat birçok kişi, sık sık,
genelde dinin (İslam’ın), özelde ise ortodoksinin, teolojinin yahut tasavvufun
bilime engel olduğu ve zarar verdiği gerekçesiyle duraksama ve gerileme
dönemlerinin yaşandığını söylüyor. Bu ne büyük bir haksızlık! Bu tür düşüncelerde,
Arap-İslam bilimlerinin bilinen gelişiminin yüzlerce yıl ilerlediği ve
yaratıcılığın 16. yüzyıla kadar gevşemediğini göz ardı edilmektedir.
Müslümanlar hoşgörüsü ile saraylarında Hıristiyan ve Yahudi hekimlerini bile
çalıştırmıştır (Avrupa’da bir Hıristiyan’ın Yahudi bir hekime tedavi edilmesi
aforoz ile sonuçlanırdı). Paris Üniversitesi’nin yaptığına benzer İbn Rüşd’e
karşı resmi bir savaş açma ve mahkum etme veya Papa III. Innozenz’in 1209
yılındaki Aristoteles’i yasaklaması gibi tutumlar İslam dünyasında
düşünülemezdi. Arkadaşlar, size Müslümanların İslamla beraber bilimdeki bu
yükseliş evresine girmesindeki etmenleri sıralamak gerekirse kısaca şunları
söyleyebilirim:
1) İslam’ın erken döneminde Araplar manevi uyanış havasına
ve zaferlerden doğan güvenlerine paralel olarak güçlü bir bilgi susamışlığıyla
doluydular; böylelikle öğrenmeye tutkun ve yabancı unsurları almaya hazır
haldeydiler.
2) Bu şuuru yansıtan yeni din, bilimleri engellemediği gibi
üstelik tevşik etti.
3) Emevi, Abbasi hanedanları ve diğer devlet adamları
bilimleri birçok yönden desteklediler.
4) Diğer dinlerin kültür taşıyıcılarına karşı,
memleketlerinin fethedilmesi sonrasında Müslümanlar tarafından iyi davranıldı,
değer verildi ve onların yeni topluma katılmasını sağladılar.
5) Öğrenciler sadece kitaplardan değil, bunun yanı sıra
doğrudan doğruya hocalar tarafından verilen dersler yoluyla bilgiler edindiler.
Bu mükemmel bir metod oluşturmuştur.
6) Doğa bilimler ve felsefe, filoloji ve edebiyat
başlangıçtan beri, teolojik değil, dünyevi bir anlayışla yapıldı ve sürdürüldü.
Bilimlerle uğraşmak, sadece din adamları sınıfının imtiyazı değildi, bütün
meslek gruplarına açıktı. Örnek vermek gerekirse: Ömer Hayyam! (Hayyam, çadırcı
demektir.)
7) Arap yazısının karakteri, Arapçanın kolay ve hızlı
yazılmasına imkan tanıyordu ve böylelikle kitaplar çok geniş bir yayılma alanı
bulabildi.
8) Hızlı ve köklü b ir şekilde filoloji, bilginlere
eserlerinin redaksiyonu ve yabancı dillerle olan ilişkileri için sağlam bir
temel sağlamdı.
9) Yazılı aktarım, önce Hicretin ilk yüzyılından beri
ilerletilen geleneksel papirüs endüstrisi ile, daha sonrası ise Çin’den alınan
ve İslam dünyasında yazı malzemesi olarak geniş olarak bir yaygınlık kazanan
kağıdın üretimi için imalathane kurulmasıyla da ciddi biçimde desteklendi.
10) 10. yüzyılda daha iyi ve daha uzun süre kalıcı
mürekkebin, bir tür karşım olan isten mamul demir palamudu mürekkebinin
geliştirilmesi siyah koyu bir yazıyı mümkün kıldı, böylece yazıların zaman
içerisinde solmadan veya kahverengileşmeden daha uzun süreli kalıcılığı
sağlandı.
Müslümanlar bu sayede bilim dünyasında lider konuma
geldiler. Gelelim asıl sorumuza. Ne oldu da geri kaldılar? Avrupa’da yapılan
birçok konferansta ve yıllarca masaya yatırılan bu konuda tam bir fikir birliği
yoktur. Ama ben araştırdığım kadarıyla size birkaç maddeyle açıklamaya
çalışacağım.
Haçlı Seferleri ile bilinen sekiz savaş, 1095 yılından 1291
yılına kadar sürmüştür. Avrupalılar hep kazanan ve karlı çıkan taraf olmuştur.
Savaşlar İslam dünyasını sadece ekonomik açıdan zayıflatmakla kalmıyor, aynı
zamanda bilimsel ilerlemenin akışını da zedeliyordu. Özellikle Filistin’de bazı
bölgelerin işgaliyle ulaşılan yeni başarıların ve kitapların yayılma işini
zorlaştırıyordu. Müslümanlar, o devirde
işgalcilerden bilim ve teknikte çok ileride idiler. Müslümanlar savunma
amacıyla silah geliştirmede önemli başarılar sağlamıştı. Silah tekniğindeki bu
gelişmeler, mucitlerden çok Haçlılar’ın memleketlerinde daha da geliştiriliyor
ve onlardan daha çok yararlanıyordu. Buda birkaç yüzyıl sonra Avrupa ordularının Müslümanlarınkine oranla daha ileri
bir seviye yakalamasını sağlayacaktı.
Tabi ki 1216 yılında doğu bölgelerinde Moğol istilalarını
unutmamak gerekir. Gittiği her yeri yerle bir eden Moğol orduları, karabasan
kabusu gibi herkesin korkulu rüyası idi. İran’a yedi yıl boyunca süren Moğol
saldırıları sırasında yerel birçok kültür ve bilim merkezi tahrip edilmişti.
İslam dünyasının merkez bölgeleri 1258 yılında Bağdat’ın Cengiz Han’ın oğlu
Hülagu tarafından alınmasında ve Suriye’nin diğer bölgelerinin işgaliyle devasa
tahripler yaşamıştır.
Dünya politikasında ve bilimlerde Müslümanların öncülük rolü
bakımından en yıkıcı sonuç, 11.yy’ın ikinci yarısında Portekiz’in ve
İspanya’nın çok önemli bölümlerinin kaybedilmesiydi. Müslümanların İslam
dünyasının batısındaki politik varlığı 1492 yılında Granada’nın düşmesine kadar
gittikçe azalıyordu. Rönesans’ın ilk hareketleri 12. yy’da Avrupa’dan Endülüs’e
bir şeyler öğrenmek isteyen bilim meraklısı insanların gelmesiyle başlandığı
bilinmektedir. Bu açıdan Endülüs Emevi Devleti bilim tarihi açısından çok
önemliydi. İspanyollar tarafından, yüzlerce yıl boyunca Müslümanlardan alınan
denizcilik, astronomi ve teknik bilgileri sayesinde gerçekleştirilmiş olan
Amerika’nın keşfinin dünya çapındaki politik ve ekonomik sonuçları da
düşünülmelidir. Amerika’ya gerçekleştirilen büyük göçler ve iç denizlerin
öneminin azalması İslam dünyasının aleyhine olmuştur. Zira Akdeniz’in
kontrolünü elinde bulunduran Osmanlı’nın sonunu hazırlayan en büyük
felaketlerden biriydi bu. Osmanlı Devleti-Safevi Devleti-Moğol İslam
İmparatorluğu bilimlerde ve ekonomik güçte hâlâ yüksek bir seviye
göstermekteydiler. Lakin Amerika’nın keşfi ve Portekizler’in Hint Okyanus’unda
belirlemeleri yüzünden, İslam dünyasının yeryüzündeki eski meskûn bölgesindeki
merkezi coğrafik konumunu yitirmesiyle, mevcut güç ilişkileri daha uzun devam
edemezdi. Ve en gıcık olduğum nokta şudur: Arapça eserlerin Latince ve diğer
dillere tercümesini yapan sahtekar insanlar, bu eserleri kendi eserleriymiş
gibi göstermişlerdir. Ne yazık!
Yazımıza baktığımızda İslam dünyasının ekonomik
mağlubiyetleri, bilim ve teknikteki gerilemenin esas kaynağını oluşturmuştur.
Aynı paralellikle baktığımızda Avrupalıların sömürgeleri sayesinde zenginleşmesi,
bilimde lider konuma gelmesi bir olmuştur. Bilimlerin, yaklaşık 800 yıl boyunca
kalkınma halinde olduğu İslam dünyasında gücünü kaybetmiş olmaları ve yaklaşık
500 sene önce ulaşma yolu buldukları Avrupa’da etkilerine devam edebilmeleri ve
burada iklimsel ve ekonomik koşulların yaratıcılığın süreğen şekilde devam
ettirebilmesinde daha elverişli olduğu görüşü gerçeğe çok da ters değildir.
Yarıçapı sürekli genişleyen bu en yeni kültür dairesinde, öncülerden alınan
bilimsel miras büyük bir hızla devam ediyor.
Buradan sizlere öyle sosyal bir mesaj vermeyeceğim.
Tek gayem geçmişi gün yüzüne çıkarmak. Müslümanların, Batı dünyasına karşı olan
‘aşağılık kompleksi’ ne zaman bitecek bilmiyorum. Ama o günler pek yakın
gözükmüyor. Yazdıklarımın kaynakçası aşağıda var.
Hade kendinize iyi bakın arkadaşlar, selametle!
Yazar : Yunus Engin
KAYNAKÇA:
Sezgin, F.(2010),Tanınmayan Büyük Çağ, İstanbul: Timaş Yayınları
Sezgin, F.(2010),Tanınmayan Büyük Çağ, İstanbul: Timaş Yayınları
Sezgin, F,(2010), Bilim Tarihi Sohbetleri, İstanbul: Timaş Yayınları
bence bunun sebebi müslümanlık dinindeki yasakçı zihniyetten kaynaklanıyor. çünkü müslümanlıkta ne yaparsan yap ya günahtır yada caiz değildir. bilimde gelişememenin en genel anlamda mantığı budur bence.
YanıtlaSilGeleneksel islam ozelestiriye sorgulamaya ve neden sonuc iliskisiyle kavramaya izin vermez. Doganin degismez yasalari ve akil yoluyla elestiriye yer birakmaz. Nakledilene ve buyrulana biat bekler.
YanıtlaSilIslam geldigi zaman tamamen kisilere özelestiri yapmalari sorgulamalari ve neden sonuç ilişkileri içerisinde akil yoluyla hak olana ulaşmalari gerektigini ifade etmistir.Bunu destekleyen ayetlerin sayisi da azimsanacak kadar degildir.Sadece kişilerin gerçek imana erişmesinin tamamen dunya nimetlerinden el çekmesi anlamina gelmesi maalesef islam medeniyetinin ilerleyememesinin onemli bir nedeni olmustur. Yine de bilim birikimli olarak ilerlemis tüm uygarliklar buna az cok katkida bulunmus şunun ve ya bunun buluşu degil insanliğin eserleridir.Benim islamda bilime engel olarak gördugum tek bir durum dahi soz konusu degil.sadece sorun muslumanlikta degil muslumanlarda biraz.
SilGeleneksel islam _imam gazali zihniyeti_ felsefeye, doganin degizmez yasalarini kabule ve aratirmaya kapalidir. Akla dayali dunya gorusunu kufur sayar, nakle dayali ezberlere biat bekler. Musluman toplumlarin bugunku icler acisi durumu, dini kulturun genlerinde akil toplumu olmayi terk etmis olmanin sonucudur.
YanıtlaSilGeleneksel islam ozelestiriye sorgulamaya ve neden sonuc iliskisiyle kavramaya izin vermez. Doganin degismez yasalari ve akil yoluyla elestiriye yer birakmaz. Nakledilene ve buyrulana biat bekler.
YanıtlaSilIslam sorgulamaya araştırmaya kapalıysa 9. Yüzyılda batı nasıl bilim sanat konusunda islami örnek alıyordu?
SilÇünkü o zamanlar Dark Ages denilen ve Hristiyan Alemi'nin en körü zamanları olan kilisenin kara cehaletiyle hüküm sürdüğü zamanlardı. Orada bilim tamamen şeytanın işi olarak görülüyordu. Bu bir Hristiyanlık Müslümanlık kavgası değildir. Dini dogmalardan insanlığın kurtulması sorunudur.
SilAraştırma yapıyordum müslüman aama bilinmeyen alimleri, ve batının bizim olan eserleri icatları nasıl çaldıklarını gördüm. İslam dini kesinliklee bilimle çakışmaz tam tersi teşvik eder. Eğerki islam dini gerici bir din olsaydı ilk ayeti oku olmazdı.Marjinal görünmeye çalışan her kesımin dediklerine kanmayın.
YanıtlaSilVesselam...
harika bir yazı mükkemmel bir çalışma tebrikler!
Sil